merhaba, bir şapşal konuşuyor. merhaba, bugün öldüm. öyle korkulacak bir şey değil-miş, bugün öldüm. yanımdaydı, sustum. odadaki ufak pencereden güneş içeri sızıyordu, gözlerimi kıstım, ışık, onlarca kılıç gibi delip geçiyordu camdan süzülerek. ellerimi kafamın arkasında birleştirdim, güneşin aydınlattığı odada fotoğraflara baktım, kimi parlıyor kimi ise parlamaması gerektiği için parlamıyordu. en siyah beyaz fotoğrafın üstünde bir kelebek vardı, kanatlarını kapatmış hiç hareket etmeden duruyordu. yataktan doğrulup kalktım, kelebeğe güzel bir parça armağan ettim, old and wise. fotoğrafın önüne geçip diz çöktüm, şarkı başladı. <<
as far as my eyes can see there are shadows approaching me and to those i left behind i wanted you to know you've always shared my deepest thoughts you follow where i go >> kelebek gözlerini kırptı, kanatlarını hafifçe açtı. kahverengi görünen kapalı kanatlarının altındaki muhteşem renkleri gösterdi. izledim, şarkı bitti. pencereyi iyice açtım, perdeyi sonuna kadar araladım, dolaptan absinthe aldım, iki kadeh doldurdum. şarkıyı tekrar açtım, pencereyi açtım, istersen git istersen tek gününü beraber geçirelim dedim. durduğu yerde kanatlarını çırptı, gitmek istiyormuş ama gidemiyormuş gibi geldi, kenara çekildim gökyüzünü görsün diye. kalmak istiyorum dedi, kadehinden bir yudum absinthe içti. bir gün yaşıyorsun, keşke daha fazla yaşayabilseydin dedim. güldü eliyle burnunu kaşıyıp, bu çalan viktoria tolstoy mu dedi? evet dedim. büyük büyük dedesi güzel söylemiş; herkes dünyayı değiştirmeyi düşünüyor, ama kimse kendini değiştirmeyi akıl etmiyor, bir gün yaşamıyorum ben dedi. derin bir nefes alarak devam etti; herkes öyle sanıyor, uzun zaman yaşadım, daha yüksekleri görmem gerektiğini düşünüp kozamı ördüm. kendi içimdeydim, daha yukarıdan görmem lazımdı her şeyi, kapattım kendimi dışarıya, durdum, insanları dinledim, güzel müzikler çaldılar. sonra büyüdüm, bir gün değiştim. gözlerimi açtım, yükseldim, önce okyanusları geçtim, sonra bir kaplumbağanın kabuğunda dinlendim. güneş vardı, tekrar yükseldim. gemilerle yarıştım, küçük kara balık'ları gördüm, daha zamanları vardı. palmiyelerle kaplı adalara gittim, yavaş yavaş yol alan tırtılları gördüm, tanımadılar. sonbahardı. <<
and oh when i'm old and wise bitter words mean little to me
autumn winds will blow right through me
>> çok mevsimler geçti dedi bir yudum daha alarak. gözlerini kıstı, bir defasında buzullardan geçerken, çok yoruldum dedi. öyle çok yoruldum ki, kanatlarımı çırpacak gücüm kalmamıştı. yere inip dinlenemedim, ince ayaklarım buza yapışır diye. sonra denizden bir kaplumbağa çıktı, uçuyordu. yanıma geldi, kabuğunda dinlendim, çok yol gittik, mevsimler değişti.. öyle çok yol gittik ki her defasında, yanından geçtiğimiz bulutlardan oluşturduğumuz hikayeler tükenmişti. masmavi gökyüzü vardı artık, gözlerimi kıstım, ince bir su damlası gibi süzülüyordu yeryüzüne. benim gitmem lazım zamanım geldi dedi uçan kaplumbağa, alçaldı, denize bıraktı kendini, güneş parıldadı üstünde. onu tanıyor musun dedi alçalırken, güldüm. <<
and someday in the mist of time when they asked me if i knew you i'd smile and say you were a friend of mine and the sadness would be lifted from my eyes
oh when i'm old and wise
>> sonra hava karardı, yağmur yağdı, rüzgar bana doğru esiyordu. görebildiğim kadarıyla pek göremez olmuştum, her tarafımda gölgeler vardı, oyunlar oynayan. sanırım gidiyorum dedim, sizi seviyorum. <<
as far as my eyes can see
there are shadows surrounding me
and to those i leave behind
i want you all to know
you've always shared my darkest hours
i'll miss you when i go
and oh, when i'm old and wise
heavy words that tossed and blew me
like autumn winds that will blow right through me
and someday in the mist of time
>> seni seviyorum dedi kelebek bana. o yağmurlardan geçtiğini ve tekrar bembeyaz bulutlardan hikayeler kurduğunu anlattı bana. sonra öldü. <<
when they ask you if you knew me
remember that you were a friend of mine as the final curtain falls before my eyes
oh when i'm old and wise
>> merhaba, bugün öldüm. öyle korkulacak bir şey değil-miş, bugün öldüm.