29 Ağustos 2010
denizlerimizde rüzgar
tuncer erdem'in - ki kendisi işletme'yi son sınıfta bırakıp mimar sinan güzel sanatlar'a gir(e)bilmiş bir insan- yky'den çıkan öykülerden oluşan kitabı.
kapağındaki resimin kendisine ait olduğunu belirtip bu ufak kitaba geçelim. 67 sayfalık bir kitap, tam hatırlamıyorum fakat yedi civarında öykü var. bitişlerde havada kalmışlık ve amatörlük hissediliyor bazen ama bu okunmaya değmez demek değil tabi ki.
sıradan konular yok kitapta her şeyden önce. mesela hiç tahmin etmediğiniz anda bir geri dönüşümlü poşetin hissettiklerini okuyabiliyorsunuz. okuduğum ilk kitabı bu tuncer erdem'in, roll'da yazıyormuş, hala öyle mi bilmiyorum. müzikal olarak da gayet dolu olduğunu söyleyebiliriz sanırım.
denk gelinirse okunabilecek bir kitap, zaman kaybı değil en azından.
living with michael jackson
belgesel martin bashir denen ikiyüzlü pisliğin neverland'de 8 ay michael jackson ile yaşamasını ve jackson'ın görülmeyen yönlerini anlatıyor. tabi ki yanlı bir şekilde.
en başlarda gayet ılımlı ve sevgi dolu sözler eden bashir adamı son 20 dk.da üst üste michael jackson'a iğrenç sorular soruyor, ve rahatsızlığını görmesine rağmen buna devam ediyor. belgesele koyduğu kısımları kesip biçiyor ve önümüze çocuk istismarcısı ve çocuklarını umursamayan bir adam portresi çiziyor. bunu gören michael jackson -ki kendisinin ne kadar ince ve kırılgan bir yapıya sahip olduğunu bilmeyenimiz yok sanıyorum- yıkılıyor ve sonunu hazırlayacak olan ilaçlara bağımlılığı artıyor. çoğu yerde bashir asıl katil olarak gösteriliyor.
bunu anlamak çok da zor değil, diana ile yaptığı röportajı referans gösterip michael'ın kendisine kapılarını açmasını sağlıyor ve fakat iş montaj aşamasına geldiğinde, michael'ın verdiği cevapları kesiyor ve ben tatmin olmadım diyor. söylese biz edebilirdik orası ayrı.
bu belgesel (!) yapılırken michael jackson'ın kişisel kamerası da kayıt ediyor her şeyi ve tüm bunlar "the footage you never meant to see" adlı dökümanda gösteriliyor. orada da görüyoruz ki, bu bashir denen dangoloz michael'a methiyeler düzerken, karşımıza bambaşka bir şey çıkartıyor.
neyse türkiye'de de türüne çokca rastladığımız yavşak gazetecilik örneğini görüyoruz burada, fakat benim üzüldüğüm nokta bu kadar temiz ve saf duyguları olan michael jackson'a bunları yapabilme ve onu ölüme sürükleme durumu.
görüyoruz ki tam bir çocuk michael jackson. ve kafası o kadar kapalı olan kişiler tarafından çocuk tacizciliğiyle suçlanıyor. bunlara verdiği " siz yatağı sadece seks için kullanıyor olabilirsiniz ama biz sevgimizi paylaşmak için kullanıyoruz, kitap okuyoruz, müzik dinliyoruz" cevabı hala anlaşılamıyor. hele ki üzgünüm ama pakistan'lı bir gazeteciden bunu beklemek de ütopya olsa gerek. buna ahmet'ler, mehmet'ler de dahil.
sonuç olarak yanlı bir yapım, fakat michael jackson'ın o çocuk hallerini görmek bile mutluluk verici.
24 Ağustos 2010
the boat that rocked
bazı filmler oluyor ki insanın gününü kurtarıyor, gerçek hayattan kaçırıyor. the boat that rocked da işte tam o filmlerden.
zaten güzel olan müziklerin üstüne bir de muazzam muhabbetler eklenince film "tadından yenmiyor" gerçekten de. isa tanrı'nın oğlu muymuş?
filmin soundtracklerine gelirsek bir nebze size ne sunduğunu anlayabilirsiniz;
stay with me baby - duffy
all day and all of the night - the kinks
elenore - the turtles - 2:30
judy in disguise (with glasses) - john fred and his playboy band
dancing in the street - martha reeves and the vandellas
wouldn't ıt be nice - the beach boys
ooo baby baby - smokey robinson
this guy's in love with you - herb alpert & the tijuana brass
crimson and clover - tommy james & the shondells
hi ho silver lining - jeff beck
ı can see for miles - the who
with a girl like you - the troggs
the letter - the box tops
ı'm alive - the hollies
yesterday man - chris andrews
ı've been a bad bad boy - paul jones
silence ıs golden - the tremeloes
the end of the world - skeeter davis
friday on my mind - the easybeats
my generation - the who
i feel free - cream
the wind cries mary - jimi hendrix
a whiter shade of pale - procol harum
these arms of mine - otis redding
cleo's mood - jr. walker & the all stars
the happening - the supremes
she'd rather be with me - the turtles
98.6 - the bystanders
sunny afternoon - the kinks
father and son - cat stevens
nights in white satin - the moody blues
you don't have to say you love me - dusty springfield
stay with me - lorraine ellison
hang on sloopy - the mccoys
this old heart of mine (is weak for you) - the isley brothers
let's dance - david bowie
daha ne olsun? ayrıca döneme damgasını vuran the beatles'ın hiçbir müziğinin olmaması konusu sanıyorum ki telif haklarıyla ilgili bir zamazingoydu.
izleyin derim.
14 Ağustos 2010
ben ilhan berk'in defteriyim
ilhan berk'in şiiri çalışmak eylemini gerçekleştirdiğini biliyoruz. bu belki de pek rastlanmayan bir şey.
şiirleri var ilhan berk'in, benim içlerine bir türlü giremediğim. fakat ilhan berk'in yazıları benim için çok farklı. onlarda şiirsellik var biraz da, şiir eksiğini oradan kapatıyorum diyelim.
uzun bir adam'da da öyleydi, el yazılarına vuruyor güneş - ki ne de güzel yolculuklardır-, ben ilhan berk'in defteriyim de aynı şekilde, sade ve güzel.
kitabın içinde el yazıları ve minik bir çocuğun çizdiği "ev" resmi de var.
05 Ağustos 2010
üzümün kardeşliği
üzümün kardeşliği! her kasabada görürsünüz onları; kıraathanelerin önünde aylak aylak oturup önlerinden geçen her eteğin arkasından iç geçiren yaşlı hergeleler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)